Kahvehane Muhabbetleri

Kahvelerle tanışmamız daha küçükken oldu. O zamanlardan aklımda kaldığı kadarıyla sigara kokan, genelde sıcak ve insanların kağıt oynadıkları, video izledikleri ve muhabbet ettikleri mekandı. Kahvelerin  kızların da takılabildiği türüne de sonraları kafe denmiştir. Kahve aslında bizim Türk kültürümüze uygundur. Türkler öyle üç beş kişinin olduğu ortamları sevmez kalabalık isterler. Zamane kahvecileri de genelde böyle bıyıklı, baba yiğit tipte insanlardı. Kaba saba görünümlerinin altında küçücük bardakları incelikle ve hassas bir ölçüyle doldurmalarına hayran kalırdınız. Tazeyelim mi beyler dediklerinde herkes bir düşüncelerinden silkinir ve bardaklarına bakarlar ve "bana da bir tavşan kanı koy!" babında konuşurlardı. Genelde biz çocuklar ve karısından çok korkan erkekler oralet içerlerdi. Oralet içmek kahve geleneğinde bir kadın haklarına saygı, bir feminizm bir laytlık simgesiydi. Bir de herhangi bir kahveye ilk gidiyorsanız ve çayı iyi mi kötü mü emin olamıyorsanız o zaman da oralet içerdiniz. Mideyi bozmamanın garantisiydi oralet o zamanlar.

Sonra kahvelerde yapılan muhabbetler bunları anlatmadan edemeyeceğim. En çok yapılan muhabbet memleket kurtarma muhabbetleriydi. Muhabbetler dönemin başbakanı yada devlet büyüklerinin şerefsizliğinden başlar geçmiş dönemlerin ne kadar mükemmel olduğu anlatılır ve bu Türkiye adam olmaz sonuç cümlesiyle tamamlanırdı. Bu kalıp bütün Türk amcaları tarafından sanki bir kursta öğretişmişçesine bilinir ve tekrar tekrar kullanılırdı. Kahvecinin işinden iyi para kazanabilmesi için müşterilerinin nabzını tek tek tutup, müşterinin tercihine göre sağcılara yada solculara sövmesi gerekebilirdi. Kahveci, ekmek parasından olacak, nabza göre şerbet veren adamdı. Zaten öyle doğrucu, bildiğinden şaşmayan adamlrın işlettikleri kahveler çayları çok güzel olsa da uzun süre tutmazdı.

Memleket kurtarma muhabbetinin başlangıcı daha kahveye gelmeden evde yaşanırdı. İlk başta evde hanımından zılgıtı işiten amcalar, çoluk cocuk önünde bu duruma düşmekten dolayı içten içe sinirlenir ve çareyi evden kaçmakla bulurlardı. İlk durakları da mahalle kahvesi olurdu. Sonrasında kahvede biraz kağıt oynar ve evdeki durumu unuttuktan sonra başlardı memleket kurtarmaları. O süreç içinde kahvede oturan sümsük amcamız birden bire devleşir ve kendini Çankaya köşkünde yada başbakanlıkta oturup bakanlara, bakmayanlara herkese emir verir gibi görürdü. Celallenirdi, hiddetlenirdi, önce içimizdeki ajanlardan dem vurup onları bir temiz idam ettirirdi. Sonra zaten sevmediği ne kadar tipte insan varsa onlar bir güzel asılırdı. Bununla ilgili asmayalım da besleyelim mi lafı gelirdi. Daha sonra tek tek icraat peşinde koşardı. Devlet makamlarını rüşvetten temizlemekten, gemileri kızaklar üzerinden boğaza indirmeye kadar her türlü icraat yapılırdı. Bir anda Türkiye'nin her yanı demirağlarla kaplanır ve müreffeh bir seviyeye gelirdik. Sonrasında da Atatürk yaşasaydı muhabbeti de eksik olmazdı. Bu ruh hali sonucunda amcalar gayet rahatlamış hamama gitmiş kıvamına gelirlerdi. Tatlı bir İbrahim Tatlises filminden sonra da evin yolunu tutarlardı.

Kahveye bunun dışında sırf okey ve kağıt oynamak için gelenler vardı ama onların masaları genelde ayrı olurdu. Kahvelerdeki arkadaşlıklar da bir başkaydı. Günü olmayan, ev gezmesine gidemeyen erkeklerin kültürsel ve sosyal dayanışma mekanıydı kahveler. Çok eskiden kahvelere kıraathane denirmiş. İnsanlar kitap filan okuyorlarmış ama ben o tur bir kahveye hiç rastlamadım. Kahveyi sigara dumanı, binbir masadan gelen memleket muhabbetleri ve ağır sigara kokusunun ardından rahatlamış babamızla beraber terk eder ve evin yolunu tutardık.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Süper Kahraman Geyikleri: En seksi süper kahramanlar

Toplumda Sevilmeyen İnsan Tipleri

Enteresan memleketimizden enteresan haberler